GERÇEK VE HAKİKAT

Yılın kaç olduğunu pek net olarak hatırlamıyorum fakat 17-18 yaşlarımda kafama bir soru takılmıştı: Gerçek nedir; hakikat nedir? Çok fazla düşündürüyordu beni bu iki kavram. Pekâlâ, kelimelerin anlamlarını biliyordum ancak benim ilgilendiğim, anlamların ve kavramların ötesi idi. “Yıllar geçtikçe doğruyu bulacaksın” derdi felsefe öğretmenim. İnanmazdım, doğruyu bulmak için zamana ihtiyacım olduğunu inkâr ederdim. Fakat gerçekten de öyle oldu. Tam 10 yıl sonra ben bu yazıyı kaleme almaya cesaret edebildim ve sorularıma net yanıtlar verebildim. Pek tabii bu fikirler benim aklımın yettiği yanıtlar.

Gerçek; kelime anlamından da anlaşıldığı gibi asıl olan şey, doğru olan şey manasına geliyor. Hakikat de öyle. Birbirine benzeyen bu iki anlam temel dil kurallarına göre kısmen eş anlamlı sayılabilir. Hatta çoğu yerde kullanıyor bile. Gelin biz biraz altını kazalım bu kelimelerin. Aslında kardeş olan ama birbirlerinden çok uzak anlamlara sahip bu iki kelimeyi DNA’larına ayıralım.

Bana kalırsa; gerçek ve hakikat bir birinin tersini ifade ediyor aslında. Zıt anlamlı kelimeler yani. Şöyle ki; gerçek, realite değişebilir olaylar için kullanılabilir bana göre. Fakat burada bahsettiğim olay gidip bakkaldan ekmek alman değil. Duygulardan bahsediyorum. Şöyle denilebilir; gerçeklik değişebilir olaylardan oluşuyorsa eğer, hakikat değişmeyen olayların ta kendisidir. Mesela bir örnek cümle kuralım.

-Seni seviyorum

Bu sevgi belirten cümle zaman-mekân kavramına göre değişiklik gösterebilir.  Ayşe, Mehmet’i bugün seviyor. Bugüne veya an’a baktığımızda gerçek bilgiyi elde etmiş oluyoruz. Fakat ilerisi için bir şey söylemek imkânsız oluyor. Kısaca toparlayacak olursak; gelecek için gerçek yetmiyor bize. Ya da geçmiş için. Gerçek sadece o an’dan sorumludur. Geri kalanı hakikatin işidir diye düşünüyorum.

Gerçeğin böyle olduğunu düşünüyorum. Peki ya hakikat? sıra onda.

Seni seviyorum cümlesinin yüreğimizde bıraktığı hissiyata bakalım:

İlk durumdaki olayın benzeri gibi görünüyor fakat öyle olmadığını düşünüyorum. Yani seni seviyorum demekle duymak arasında çok fark var. İlk durumda Ayşe, kendi gerçekliğini ifade etmişti. Kelimelerin dilden düşmüş hali de diyebiliriz buna. Peki, onu duyan Mehmet ne hissetti? İşte bu durum, hissiyat, bana kalırsa hakikatin ta kendisi. Yani seni seviyorum cümlesinin yüreğimizdeki yansısı. Ve zaman-mekân kavramına bakarsak eğer; bu bir yansı olduğu için her zaman kavramında zihnimizle beraber yaşanabilir. Mekân ve zaman kavranın olmadığı yerlerde hakikati görebiliriz; yüreğimizde, mantığımızda, aklımızda… Buralarda zaman yoktur. Gelecek, geçmiş ve an beraber yaşanır. Hiçbiri ayrılmaz diğerinden. Ve o yüreğimizde hissettiğimiz duyguya hakikat dersek eğer, asla değişmeyecek bir şey olduğunu da görmüş oluruz.

İlerleyen zamanlarda değişebilir, diye çıkışabilirsin buna. Dostum, bir gözlerini aç, yüreğinin içindesin! Burada zaman kavramı yok, sadece sen ve duyguların var.  O hissettiğin şey, o an’la beraber tüm zaman dilimlerinde yaşandı bile. Çok yüksek bir binadan düşüyorsun da sırtın boşluğa dönük gibi hissediyorsun kendini. Biraz sonra öleceksin ama o an’ın tadını çıkarmayı ihmal etmiyorsun.

Benden şimdilik bu kadar; ilerleyen zamanlarda bu konuya devam niteliğinde şeyler yazıp, sizlerle paylaşacağım.

Fikirlerinizi beyan etmek istiyorsanız: ferzendgulserin@gmail.com adresinden bana mail atabilirsin. Siz yazın, mutlaka okuyup geri dönerim ben.

Kalın sağlıcakla!

01/04/2016

Yorum bırakın