DELİK DEŞİK BİR HİKÂYE

Ne zaman canım sıkılsa ya da üzülsem her hangi bir şeye evimizin arkasındaki o ağacın gölgesinde oturur, akan ve aktıkça pis bir koku yayan dereyi izlerdim çocukken. Bunu haftada en az dört ya da beş defa yapardım. Şimdi birileri gitse, o ağacın altına baksa, belki de hala oradadır ayak izlerim arkadaş. Büyük bir huzur veriyordu bana adını şimdi hatırlayamadığım o ağaç. Bir insan ağaç gölgesine neden bağlanır? Neden bu denli huzur bulur orada? Hele de bir çocuk. Epey yıllar geçti ben hala cevap alamadım kendime sorduğum bu sorulardan.

Çocukluğuma dair birçok iz var bedenimde ve anılarımı taşıdığım zihnimde. Büyük bölümünü o ağaç oluşturuyor ve alışkanlık olsa gerek hala içim sıkıldığında aklıma direk orası geliyor. Oraya atmak istiyorum kendimi. O küçücük, sıska bedenimin sahip olduğu huzura erişmek istiyorum arkadaş. Bazı şeylere sahip olamıyor insan. Üzüntüler hep var. Kaçışlar hep var. Terk edişler hep var.

Bugün o ağacın olduğu şehirden bir hayli uzağım. Ve şimdi bu bulunduğum yerden mecburiyetler sonucu ayrılmak durumundayım arkadaş. Nefret ediyorum gitmekten. Birinin benden gitmesinden de nefret ediyorum. Gitmesin arkadaş kimse. Kıpırdamasın kimse. Herkes olduğu yerde kalsın. Nasıl bırakacağım burada yaşadığım onca şeyi arkamda? Nasıl sırtımı dönüp gideceğim? Nasıl olacak, söylesene arkadaş!? Zor değil mi sence de? İnsan dostlarını ve anılarını hiç unutmazmış. Bunu öğrendiğimde on iki yaşımdaydım. Şimdi ise daha iyi anlıyorum bunun ne demek olduğunu.

İçinde bulunduğum durumu az çok anlamışsındır arkadaş. Ve ne denli o ağaca ihtiyacım olduğunu da. İşte tam şu an, hemen, olduğum yerden o ağacın gölgesine gitmek istiyorum. Sırtımı dayayıp, o pis kokuyu solumak istiyorum. Topraktan yediğim soğukla kıçımın donmasını istiyorum. Kafamı kaldırdığımda güneş gözümü alsın, ben de onunla inatlaşayım istiyorum. Ağacın çıkabildiğim en yüksek dalına çıkmak istiyorum. Oradan, ufukta görünen denize hiçbir şey düşünmeden bakmak istiyorum. Sabahtan akşama, akşamdan geceye kadar orada kalmak, uyumak istiyorum arkadaş.

Tam şu an, hemen, olduğum yerden oraya gidip, tekrar çocuk olmak istiyorum arkadaş. Ve biliyor musun arkadaş; şu an oraya gitmek için ömrümden dahi vazgeçerim. O kadar sıkıldım, o kadar yoruldum ve o kadar tahammülsüzleştim. O kadar çekilmez, pis, lanet biri oldum. Anneme çocukken baktığım gibi bakamıyorum. Gözlerim yorgun arkadaş. Gözlerim çirkin artık hayatın pisliğinden.

Hadi arkadaş, tut elimden ve götür beni çocukluğuma. O huzuru bana satın al arkadaş. Ama bırakma beni tek başıma orada ve bekle başımda, sabah olana ya da ben uyuyana dek.

Biliyorum, gidemeyeceğiz oraya ve ben boş hayallerle sadece kendimi avutacağım. O ağaç ve çocukluğum bir ütopya gibi şimdilerde. Biliyorum.

Şimdi yola çıkıyorum arkadaş ben. Delik deşik bir hikâye yazmak için çantamı ağzına kadar doldurdum. Birkaç iyi dost ve birkaç iyi nasihat attım cebime. Yolum uzun ve zorlu. Hiç eksikliğini hissettirme bana arkadaş olur mu? Hissedersem eksikliğini eğer ne ağaç avutur artık gönlümü ne de çocuk olma fikri. Sadece sen avutursun arkadaş; sadece sen.

Yorum bırakın