ÖNÜMÜZE GELENE BİN TEKME

“Çocuklar öldü” diye bir şey yazacaktım aslında, fakat çocuk ve ölümü bir araya getirecek gücü kendimde bulamadım. Çünkü mantık olarak çocuklar ölmez. Çocuklar ne yapar? Parkta oynar, sokakta oynar, saklambaç oynar, top oynar, ip atlar, kovalamaca oynar; daha aklıma gelmeyen bir sürü oyun oynar. Sonra, kan ter içinde, koşarak eve gelir ve “anne su versene, bizim takım 9-2 önde, beni bekliyorlar. 2 gol attım hemde” deyip, annesine iyi bir forvet olduğunu belirtir. Suyu içtikten sonra sokağa koşar yine. Bir erkek çocuğu olarak ben, bu ve bunun türevleri gibi şeyler yaparak büyüdüm. Kız çocukları ne yapar, onlara sormak gerek. Ama kız ya da erkek çocuğu fark etmez, en fazla düşüp dizini kanatır. Ya da ayağını kırar. Yahut kafası kırılır. Ama ölmez. Bir çocuk bunların dışına çıkamaz. Ölemez. Çocuk o daha, nasıl ölsün?

Bizim zamanımızda, mahallede yabancı birisi, velevki yoldan geçen bir adam, bana tokat attı. Berber Mehmet abi kesin o adamı döverdi. O dövmezse Bakkal Hasan amca vardı, o döverdi. Hadi o da görmedi, kaçtı gözünden; Emlakçı Nuri baba devreye girerdi. Çünkü o zamanlar büyükler, gençler, kadınlar çocuklara zarar gelsin istemezdi. Abi, dediğimiz insanlar; örnek aldığımız, rol model aldığımız insanlar bize hep iyi olmayı anlatırdı. Haksızlığa karşı durmamız gerektiğini anlatırdı. Hiç unutmam; rol model aldığım bir Müslüm abi vardı mahallede. Janti adamdı. Herkes korkardı ondan. Bana bir gün dedi ki, bak Ferzend; eğer bir gün duyarsam birine haksızlık etttiğini, gelip eşşek sudan gelinceye kadar döverim seni. O gündür bugündür korkarım haksızlık etmekten. Hoş edecek bir yapım da yok ama Müslüm abi gelip döver diye çekinirim.

İşte, bizim zamanımız böyleydi. Fakat yıllar geçti ve insanlar bir hayli değişti. Çocuklar ölsün, diyorlar şimdilerde. Hiç korkmadan diyorlar bunu. Ben, ölüm kelimesinden bile çekinirken, adam çocuk diyor, ölsün diyor. Ve bunu onun mezhebi, kimliği, memleketi yüzünden dile getiriyor. Dostum, siz ne zaman bu kadar acımasız ve cani oldunuz? Nasıl bu kadar nefret doldunuz. Hatırlar mısınız, çocukken topu olan adamı beraber kıskanır, forması olana imrene imrene beraber bakardık. Salçalı ekmeği bölüşürdük. Kim öğretti size bunu? Allah aşkına söyleyin! Gidelim, para üstünü vermeyen bakkalın karşısına nasıl dikildiysek o zamanlar şimdi de öyle yapalım. Hakkımızı arayalım. Bacak kadar boyumuzla, kol kola girip; Önümüze gelene bin tekme, demiştik; hatırlar mısınız? Gelin şimdi de kol kola girelim, önümüze savaşan kim çıkarsa bin tekme atalım. Hadi, kol kola girmem dedin, tamam. Anlarım bunu. Bari senden küçüklere nefret yükleme. Kürt kötü, deme. Alevi kötü, deme. Ermeni kötü, deme. Türk kötü, deme. Hiç bir ırkı, mezhebi, memleketi kötüleme. Bırak istediği gibi sevsin. Biz nasıl sevmişsek bir birimizi zamanında o da öyle sevsin. Sınırsız sevgi taşıyabilirken kalbimiz, ne diye nefret dolduralım dostum?

Türkiye’de kaç yıldır polis, asker, savcı, genç, yaşlı, kadın, adam, Türk, Kürt, Alevi ölüyor. Bitti mi bunlar? Bitmedi. Hala varlar. Bitmeyecek de. Öle öle bitmeyecekler. Sadece arkalarından gelenler nefretle doğacak. Başka hiçbir şey olmayacak. Ve inan dostum, kaybetmekten başka bir işe yaramayacak insan ölümü. Gel, dur diyelim şu ölümlere. Atalarımız bir birini yemiş yeterince, kan dökmüşler fazlasıyla, nefret etmişler zaten; biz neden öyle olalım? Gel koluma gir dostum, avazımız çıktığı kadar bağıralım: ÖNÜMÜZE GELENE BİN TEKME ! ! !

Yorum bırakın