HIRKASIZLAR CEMAATİ

21. yüzyılın belki de en afilli dönemindeyiz. Geride bir yüzyıl bırakıp yenisine başlarken hepimiz heyecanlıydık. Hatırla; 2000’e girdiğimiz günü getir aklına. 15 yıl sonrası için uçan arabalardan, akıllı robotlardan, yemeklerin yerine gelecek haplardan bahsettiler. Gökdelenler olacaktı her yerde. Bilgisayar kullanmak ilkel kalacaktı yaşanan teknolojinin yanında. Jetgiller diye bir çizgifilm vardı, öyle olacaktı her şey. Meşhur adıyla: Milenyum Çağı. İnsanoğlunun en muhteşem dönemi olacak, dediler.

15 yıl geçti o günden bugüne ve hatta 16’ya doğru ilerliyor hızlı adımlarla. Peki ne oldu, uçan arabalar geldi mi? Yemeklerin yerini haplar aldı mı? Hayır. O zaman bahsedilen hiçbir şey gerçekleşmedi. Aksine, ilerlediğimizi zannederken daha çok geriye gittik. Şimdilerde ise o günleri arar olduk. Doğal olan ne varsa katlettik, öldürdük. Doğa denen şey kalmadı bile. Eskiyi özlemeye başlayınca, trend denilen bir isim bulup zengin abilerimizi ve ablalarımızı köylere tatillere gönderdik. Evet, biz yaptık bunu. Sabah 8 akşam 5 çalışıp onların tatillerini imkanlı hale getirdik. Çalıştık…çalıştık…çalıştık ve hep düştük. Aslında bir tahterevalli gibi oldu her şey; biz aşağıya düşerken abilerimizi ablalarımızı yukarı kaldırdık. Bir daha da indiremedik gökyüzünden o tatlı kıçlarını.

Birilerini zengin yapmaktan başka ne işe yaradık? Nefret ve öfke ektik dudaklarımıza. Saçma sapan bahanelerimizi kavgamıza sebep ettik. Mesela bizi sevmeyen birine düşman dedik. Bize övgü dolu sözler söyleyenlere ise dost. Hep çıkarlarımıza göre haraket ettik. Yapmadık mı? Yaptık. Daha da yapmaya devam edeceğiz. Başka ne yaptık? İnsanları böldük. Kürt dedik, alevi dedik, sunni dedik; siyah dedik, beyaz dedik… aklına ne gelirse dedik ve mikron parçalara ayırdık kendimizi. Hiç utanmadık bunları yaparken. Sen, şimdi diyeceksinki “ama ben böyle bir şey yapmadım”. Dedin bile değil mi? Yaptık güzel arkadaşım. Hemde pek alasını yaptık. Sen, ben, o; hepimiz bu suça ortağız.

Peki başka ne yaptık? Kurcala biraz hafızanı. Aklına gelmediyse ben sana yardımcı olayım. Burada müsadenle sözü erkeklere getireceğim. Mesela “KADINLARIMIZ” dedik bu muazzam(!) çağda. Lafa bakar mısın? Kadınlarımız… Nasıl kadından bizimmiş gibi bahsedebiliriz? Erkek olarak güçlüyüz(!) ya. Kadın kendi hakkını savunamaz. İlla sahipleneceğiz. Şahsen bu konuda bir özeleştiri vermemiz gerekiyor pek değerli hemcinslerim.

Aslına bakarsan kadınlara yaptığımız bununla da kalmadı. Erkekler olarak kadınları da böldük. Sınıflandırdık desem hata etmiş olur muyum? Bence, hayır. Mesela önce ırk olarak anneleri ayırdık. Asker annesi… Kürt anası… demedik mi? Dedik. Devam da ediyoruz buna tam gaz. Ama bu ayrımı yaparken şunu unuttuk; dünyanın bütün anneleri aynı güzellikte güler. Gülüşleri aynı güzellikte olan anneleri biz ırksal olarak ayırdık. Yetmedi, kızlarını aldık listeye. Ne yaptık? Etek boyu, dekolte; bacak boyu, basen genişliği; kısa boylu, uzun boylu; esmer, beyaz… liste uzar gider. Ayırdık, ayırdık, ayırdık… doymadık bir türlü bölmeye, ayırmaya. Yanlış diyebilir misin buna? Bence diyemezsin. Yaptık çünkü. Bak, sen şimdi yine “ ben yapmadım böyle şeyler” diye kızıyorsundur. Fakat suç hepimizin arkadaşım. Belki sen böyle bir şey yapmadın ama çevrende en az böyle olan bir insan tanıdın. Değiştirmek için bir şey yaptın mı? Hayır. Zaten yapmış olsaydın, olsaydık böyle olmazdı. E takdir buyur ki, sessiz kalmak da suça bir şekil ortak olma hali olsun.

Kızgınlığını bir tarafa bırak şimdi arkadaşım, sana dediklerimi düşün. Hatta gerekirse burda okumayı bırak ve başa dön. Hepimiz iyi olmaktan bahsediyoruz ama iyi olamıyoruz. En az bir defa üzüyoruz birini, en az bir defa haklı çıkıyoruz ve haksız ilan ediyoruz geri kalanları. Yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. En az bir defa faşizan bir söylemle ayrımcılık yapıyoruz. Bölmeye, ayrımcılığa bir damla da olsa katkı sunduk hep. Devam etmediğini söyleyemezsin.

Önceden dört duvar arasında yeryüzüne umut olsun diye kızlar oğullar doğuran kadınların gözyaşlarını tabuta hapsedenlerle yan yana yürüyoruz bu modern çağda. Ülkenin doğusundan batısına gelmiş bir araba görünce küfür eden insanlarla yemek yiyoruz halka açık yerlerde. Bir adamın ten rengi esmer diye onu hedef gösterenlerle aynı marketten alışveriş yapıyoruz. İyiler ve kötüler birbirine karışmış şekilde toplumda dolaşıyor öyle değil mi? Peki ne yapalım? Bak, benim bir fikrim var.

Yarın sabah uyandığımızda, ırk dediğimiz hırkamızı çıkarıp evimizdeki portmantoya asalım. Irksız çıkalım sokağa. Bak, dikkat edersen çıplak demedim, ırksız dedim. Heralde çıplak deseydim daha çok tepki verirdin. Çok basit bir şey bu. Irksız yürü caddelerde. Mesela Kürt komşun olmasın o gün. Alevi arkadaşın da olmasın. Türk damadını sil kafandan. Hepsine insan olarak bak. Sen hiç doğada Diyarbakırlı kedi, İzmirli kedi gördün mü? Yok. Ya da Trabzon’daki ağaçlar dedi mi, biz daha çok oksijen üretiyoruz, bu ülke bizim? Hayır. İnsan hariç bütün canlılar tabiat ana kütüğüne kayıtlı. Sende sadece 1 günlüğüne öyle yap. Bir de tabiat ananın kucağında bak yer yüzüne. Eğer beğenmezsen beraber yine hırkalarımızı giyeriz. Ancak sana bir sır vereyim; ben, yıllar evvel o hırkayı çıkardım sırtımdan. Ve dünya öyle muhteşem oldu ki. Hatta bak, hırkasız olarak, hırkalılara bir şeyler anlatıyorum küçük aklım yettiğince. Her neyse… Sen, yarın dediğimi yap arkadaşım. Hatta en az 1 arkadaşına da yaptır. Sonra gel, biz bir tarikat kuralım seninle: Hırkasızlar Cemaati…

Yorum bırakın